Arnavutoğlu Ali

Arnavutoğlu Ali, 1825 yılında Kastamonu’nun İhsangazi ilçesinin Kuzkaya bucağına bağlı Cambaz köyünde doğdu.

Küçük yaşlarda karakucak ve yağlı güreşler yapıp memleketinde şöhret kazandı.

On beş yaşında İnebolu’ya gelerek gemilerde çalışmaya başladı. İnebolulu kaptanlarla denizlerde dolaşmak, bilmediği, görmediği, yeni yerleri keşfetmek en büyük zevkiydi. İyi bir denizci oldu.

Deniz ona güreşi unutturamadı. Gemisinin her durduğu yerde güreş yapmaya devam etti. Denizde çok uzun süre kaldıkları zaman en çok özlediği şey güreşti. Bu sebeple 20 yaşına geldiğinde gemi ile geldiği Mora’nın Yenişehir’inde güreş sevgisi deniz sevgisine galip geldiği için gemiciliği bırakarak buraya yerleşti.

Bugün Yunanistan sınırları içinde olan Yenişehir, o yıllarda Türk idaresinde olan ve genellikle Arnavutların yaşadığı bir yerdi. Ali Pehlivan, Yenişehir’de helvacılık yapan Kastamonulu bir hemşerisinin yanında çalışmaya başladı. O artık hem helvacılık yapıyor, hem de güreşiyordu.

Ali pehlivan, köyleri, kasabaları dolaşıyor hiçbir güreşi kaçırmıyordu. Bu arada Karakucak dışında Rumeli’de yağlı güreş diye bir güreşin olduğunu keşfetti. Artık yağ ve kisbet onun hayatında önemli yeri olan unsurlardı. Vücudu küçük olduğu için güreşlerde ona kimse önem vermiyor, fakat o her önüne geleni yeniyordu.

Ali Pehlivanı, zenginlikleri ile nam salmış Arnavut Beyleri himayelerine aldılar. Ona çiftliklerini açtılar, bakımını üstlendiler. Onu büyük şehirlere güreşlere götürmeye başladılar.

O küçücük cüssesi ile er meydanlarında Ali Pehlivan fırtınası esmeye başladı. Selânik, Üsküp, Gümülcine, Manastır güreşlerinde küçük ortadan başlayarak, büyük ortayı, başaltını geçerek baş güreşlere girmeye başladı.

Arnavutların himayesinde gidip geldiği bu güreşlerde kendisini seyredenler onun da bIr Arnavut olduğunu zannederek ona Arnavutoğlu diye hitap etmeye  başladılar. Ali Pehlivan adı zamanla unutuldu ve yaşadığı sürece her gittiği yerde Arnavutoğlu olarak anıldı.

Arnavutoğlu, o küçücük cüssesi ile bütün Rumeli’de meşhur oldu. Artık herkes ona hayrandı. Arnavut Beyleri neticede onu Kırkpınar’a, en büyük er meydanına götürdüler.

Üst üste yaptığı güreşlerden ve o devrin meşhur başpehlivanlarından Arapoğlu’nu yendikten sonra, Sultan Aziz’in himayesindeki Kara Manda lâkaplı güreşçi ile finale kaldı.

Dev gibi bir cüsseye sahip olan Kara Manda karşısında hiç kimsenin şans tanımadığı Arnavutoğlu, kıran kırana bir güreşten sonra rakibini yenerek Kırkpınar başpehlivanlığını kazandı.

Arnavutoğlu Ali, diğer meşhur Kırkpınar pehlivanlarının aksine 80-85 kilogram ağırlığında, ince yapılı biriydi.

Onun yaşadığı devrin pehlivanları kendine göre daha cüsseli ve daha ağırdı. Bu sebeple Ali Pehlivanı ilk defa tanıyan insanlar onun bir pehlivan olacağına ihtimal vermezlerdi.

Çok zeki, çabuk ve kıvrak bir pehlivandı. Bu özelliği dolayısıyla kendisine “pehlivanlığın sarrafı” denirdi.

Güreşleriyle ilgili bilgi yoktur ve efsane olarak söylenmektedir.

Arnavutoğlu Ali’nin Sultan Abdülaziz ile Güreşi

Güreşe meraklı ve kendisi de iyi pehlivan olan Sultan Abdülaziz, veliahtlığı zamanında Ali Pehlivan’ı saraya aldı.

Kendisi de Türk pehlivanı olan, Sultan Aziz, Arnavutoğlu’nun bu başarısını öğrendikten sonra diğer pehlivanlar gibi onu da himayesine almaya karar verdi.

Sultan Aziz’in daveti üzerine saraya geldi. Kendisini karşılayan Yozgatlı Hasan:

– Senin ismin Arnavutoğlu mu? Kırkpınar’da Araboğlu’nu ve Kara Manda’yı yenen sen misin? gibi sorularla hayretini ortaya koydu.

Yozgatlı Hasan da eski bir başpehlivandı. Bir türlü onun cüssesinden bu büyük işleri başaran insanın karşısında duran kimse olduğuna inanamamıştı.

Yozgatlı, Arnavutoğlu’nu alarak kendisini merakla bekleyen Sultan Aziz’in huzuruna çıkarmaya götürdü. Arnavutoğlu bir süre dışarıda beklerken Yozgatlı, Sultan’ın huzuruna çıktı. Sultan Aziz:

“Arnavutoğlu geldi mi?” diye sordu.

– Geldi Sultanım, fakat!
– Niçin fakatlı konuşuyorsun?
– Efendim geldi ama ben onun pehlivan olduğuna inanamadım. Hele hele Kara Manda’yı yendiğine hiç inanamadım. Arnavutoğlu denilen pehlivan küçücük bir adam.
– Allah Allah! Yanlış adam göndermiş olmasınlar.
– Hayır Efendim, doğru, kendisine sordum,
– Kara Manda’yı da yendiğini sordun mu?
– Evet Efendimiz.
– Ne dedi?
– Yendiğini söyledi.
– Bir de ben göreyim şu pehlivanı.

Sultanın bu emri üzerine pehlivan huzura alındı. Arnavutoğlu ayak öpüp, el pençe divan durduktan sonra ezilip, büzülüp bir kenara çekildi.

Sultan Aziz de karşısında gördüğü insan karşısında şaşırmış, adeta dili tutulmuştu. Başpehlivanı Kara Manda’yı yenen adam bu olamazdı. Sultan Aziz bir süre süren sessizliği nihayet bozdu:

– Oğlum Arnavutoğlu sen misin?
– Evet efendimiz, kulunuzum.
– Sen aslen nerelisin?
– Kastamonuluyum efendimiz.
– Sen Arnavut değil misin?
– Hayır Efendimiz.
– Peki niçin sana Arnavutoğlu diyorlar?

Arnavutoğlu, Sultana kendisine niçin bu lâkabın takıldığını anlattı. Sultan:

– Demek sen denizcilik de yaptın?
– Evet Efendimiz.
– İyi kürek çeker misin?
– Sayenizde.
– Pekâlâ. Git istirahat et, burasını evin bil. Yakında seni güreştireceğim.

Güreş yine bir cuma namazı sonrası yapılacaktı. Sultan, kispetini giymiş vaziyette meydana indi. Arnavutoğlu da hazırlanmış meydanda bekliyordu. Sultan Aziz, elini Arnavutoğlu’nun omzuna koyarak:

– Bak pehlivan! Burası er meydanıdır. Burada padişahlık, veliahtlık, efendilik yoktur. Gücü, gücü yetenedir. Sımsıkı tutacaksın. Yenmeye çalışacaksın. Eğer başka türlü hareket edersen gazabıma uğrarsın.

Sultan’ın sözlerini bitirmesinden sonra güreş başladı. Sultan Aziz de Kara Manda gibi iri yapılıydı. Arnavutoğlu kısa sürede onun ne yaman bir pehlivan olduğunu anladı. Önceleri çekingen davrandıysa da daha sonra güreşe girdi. Güreş kızıştıkça kızıştı. Zaman zaman her ikisi de alta düştüğü halde bir türlü birbirlerini yenemiyorlardı.

Uzunca bir süreden sonra Sultan’dan ikinci defa güreşme için buyruk geldi. Arnavutoğlu bu sefer üzerindeki çekingenliği atmıştı. Kıran kırana süren bir güreşten sonra Arnavutoğlu meşhur oyununu Sultan’a da tatbik etti. Sultan’ı bir çaprazla süren Arnavutoğlu birden çaprazı yukarıdan sıyırıp topuklarına indirdi ve kuvvetle çekti. Sultan sırtüstü düşerek mağlûp oldu.

Yenilen Sultan, soğukkanlılığını bozmadı fakat yüzü bembeyaz olmuştu. Arnavutoğlu ise ayakta başını önüne eğmiş, mahçup bir vaziyette duruyordu. Sultan onunla tokalaşarak meydandan ayrıldı.

Bu güreşten sonra Arnavutoğlu Sultan Aziz’in başpehlivanı oldu ve daha nice güreşler yaptı.

Mermer Güreşi:

Bizde nasıl yağlı çayır güreşi meşhursa Cezayir’in de yağlı mermer güreşi meşhurmuş.. Mermer zemini yağlayıp pehlivanları üzerine çıkarıyorlarmış.. Tabii ayakta kalıp denge tutturmak daha zor..”

Cezayirli bir paşa getirmiş bu güreşçileri İstanbul’a.. Aynen Cezayir’deki gibi mermerin üzerinde kapıştırmış pehlivanlarını.. Ancak çok da tehlikeli bir güreş.. Çünkü tek dalıp da parmaklarını rakibin kisbetine geçirdin mi sırt üstü gidiyor adam.. Gitmekten başka çoğu zaman kafayı mermer zemine vuruyor.. Cezayir’de bile senede birkaç pehlivan böyle hayatını kaybedermiş..”

Birkaç iri kalıplı saray pehlivanı bunların karşısına çıkıp dersini almış.. Çünkü vücutları ağır, hareketleri ağır.. Yer de kaygan olunca hiç becerememişler.. Sultan Abdülaziz’in gücüne gitmiş bu.. Arnavutoğlu’nu çağırıp hazırlanmasını istemiş..”

“Arnavutoğlu hem kıvraklığı ile hem de ince yapısı ile bu güreşe uygun biri.. Günlerce mermer üzerinde idman yapıp böyle bir zeminde güreşmeye alıştırmış kendini.. Sarayın mermer zeminli bir havuzunu bu iş için hazırlamışlar.. Etrafına padişahın oturacağı ve misafirlerini ağırlayacağı koltukları dizmişler..

Arnavutoğlu Ali Pehlivan o gün tam üç Cezayirli pehlivan ile mermer güreşi tutmuş.. Üçünü de çabukluğu ve kıvraklığı sayesinde yenmiş.. Ondan sonra Cezayirli Paşa bir daha bu güreşçileri ortaya çıkarıp, Osmanlı Padişahı’na nispet yapma sevdasına düşmemiş..”

Güreşi Bırakması ve Ölümü

Arnavutoğlu Ali Pehlivan, 42 yaşında güreşi bırakmıştır.

Doğduğu yerde (Kastamonu Cambaz Köyü) vefat etmiştir.

Oğlu Mustafa bir süre güreş meydanlarında göründüyse de babası kadar ünlü bir pehlivan olamamıştır.

Bir süre Kastamonu’da adına yağlı güreş organizasyonu yapılmışsa da maalesef devamı gelmemiştir.

 

Kaynaklar:
Mehmet SAYAN
Tuğrul TUNA
www.hurriyet.com
www.kastamonugundemgazetesi.com
www.hakkindabilgial.com
www.fetvalar.com
www.kastamonur.com